Cahilliğin Umulmayan Erdemi ya da Tam Aydınlanacağım Bir Gülme Geliyor.
Filmin sonları artık Inarritu'nun kamerası tüm
dinamikliğiyle uzun planlar boyunca karakterlerinin peşinde iz sürmeye dolu
dizgin devam ediyor. Büyük gösterimin ikinci yarısı için kısa bir ara
verildiğinde, kalabalık arasında şöyle bir performanslar hakkında
bilgilendirilip yükselen kamerayla Riggan’ın camından içeri süzülüyoruz. Nevi
şahsına münhasır süper kahramanımız iç aydınlanmasını birkaç sahne öncesinden
yaşamış uzanırken oldukça sakin görünmekte, fikirlerine değer verdiği anlaşılan
eski karısına daha önce anlatmadığı bir intihar girişiminden bahsediyor.
Kendini boğarak öldürmeye karar vermiş okyanusta ağır ağır ilerlerken deniz analarının
saldırısıyla nasıl trajikomik bir şekilde kurtarıldığını anlatıyor. Birdman
için söylenecek birçok şey olmasına rağmen, bu sahnedeki Riggan’ın hikayesinin;
filmin tamamında farklı donelerle de kendini hissettiren sürekli bir zıt
ikililik, bir en olmayacak yerlerde kendini ciddiye almama gerçeğiyle sahnenin
dramatizmini delik deşik etme (ki Nuri Bilge’nin filmlerinde çok daha farklı
bir biçimsellikle ve farklı bir anlatım unsuru olarak aynı mevzunun çok güzel aktarıldığını
belirtebiliriz) durumu, senaryonun üzerine kurulduğu bel kemiği gibi.
Gerçek-sahte
Doğal-yapay
Farklı-sıradan
Doğaüstü-normal
Komedi-dram
Filmin içinde işlenen bu
ikilemleri biraz açmak gerekirse;
Gerçek ve sahte, doğal ile
yapayın iç içe geçmişliği belki de hikâyenin içine en iyi yedirilen
unsurlardan. Oyuncuların aktör ve aktris rollerinden; bu rollerin onların hem tiyatro
sahnesinde ki, hem doğal hayatlarında ki ilişkilerinin sahnelerinden doğan
diyalektik; biz seyircileri her an diken üstünde tutan bir unsur oluyor aynı
zamanda. Şöyle düşünüp dururken buluyoruz kendimizi bir an: Şu an Edward Norton
mu rol yapıyor? Yoksa Mike Shiner mı? Hikâyenin kendini çokta ciddiye
almamasının tekinsizliği de işin içine eklenince durum içinden çıkılmaz hale
geliyor. Özellikle iki kadın oyuncu Lesley (Naomi Watts) ile Laura’nın(Andrea Riseborough)
Mike’ın Lesley’i oyunun son perdesinde gerçekten birlikte olmaya zorlamasından
sonra paylaştıkları sahnede ki kalıp –herşey yoluna girecek, iyi olacaksın, sen
başarılısın- sahteciliği ve oyuncuların burada ki sahte performansları bu
ikilemin en iyi hissedildiği sahnelerden biri oluyor adeta. Saura’nın gerçekle
oyunun iç içe geçmiş hikâye kurgularının hafif bir buğu gibi Birdman’in
oyuncularının etrafında da kendini gösterdiğini söylemek mümkün hale geliyor
bir bakıma. Son tahlilde bunu oyuncularda ki karakter aşınmalarının bir meslek
hastalığı olarak yansıtılması olarak okumak da mümkün belki. Bu açıdan
Riggan’ın kızının küçük isyan oyunlarının bir ergen halet-i ruhiyesinden
kaynaklı olması ve bu 3 karakterdeki kadar kendini göstermemesi, eski karısının
ise Riggan’dan sonra filmin en samimi ve doğal bir karakteri olması da bu
diyalektiği güçlendiren öğeler oluyor.
Karakterler ve aralarındaki
ilişkiler bir yana, filmde ardı ardına uçuşan gerçek oyuncu isimleri; ve en
önemlisi Michael Keaton’un, aynı The Wrestler’ın Mickey Rourke’u gibi; 90’ların
Batman’i olmasına rağmen sönen yıldızının hikâyesindeki Riggan’a paralel olarak
Birdman’le yeniden parlaması da gerçekle kurulan küçük ve güzel bağlantılar.
Farklı olmak, daha dürüstsen
kendini sıradanlıktan kurtarmak bu çağ insanının vazgeçilmez sıkıntısı malum.
Film bu meseleyi de nüanslarla güzel bir şekilde işlemeyi başarıyor. Bu mevzuyu
ise daha ziyade filmin hergelesi Mike Shiner üzerinden yansıtıyor. Onun süper
kahramanımız Riggan’la bu açıdan tadında bırakılmış bir zıtlık oluşturduğunu
söylemek mümkün. Ünlü ve ismi iş yapan bir karakter Mike her an egosuna yatırım
yapan bir kendine dönük narsist olduğunu ve her türlü edim ve eylemlerinin bu
açıdan çok da samimi olmadığını kendi de Riggan’ın kızına hiç gocunmadan itiraf
ediyor. Her anını sahnedeymiş gibi yaşayan Mike sahnede de ne yapacağı pek
belli olmaz bir imaj çiziyor filmin ilk yarısında. Yalnız hikaye ilerledikçe
asıl farklı -ya da ziyadesiyle tuhaf desek doğru olur- kim açık seçik ortaya
çıkıyor. Süper güçlere sahip olup olmaması değil Riggan’ı farklı ve özel kılan, onun edimlerinin
Mike’ın tam aksine çoğu zaman talihsizlikle yoğrulmuş ve planlanmamış olması.
Ve değerli mi değersiz mi ayrı bir tartışma konusu olsa da samimi bir
mücadeleye sahip olması onu ister istemez her iki hikâyenin de baş aktörü
kılıyor.
Birdman… İlk duyduğunuz da bir
süper kahraman filmiyle karşı karşıya olduğunuzu düşünebilirsiniz belki. Fakat
öyle mi değil mi? Riggan gerçekten Birdman mi yoksa bir şizofren mi? Filmin son
sahnesiyle bundan asla tam olarak emin olamayarak koltuğunuzdan kalkmış
oluyorsunuz. Bu her ne kadar önemli bir ayrıntı da olsa doğaüstü olma ya da
normallik durumunun filmdeki asıl gündemi değil.
Sinema- tiyatro, edebiyat diye
uzayıp gidecek her bir sanat dalının bayağı veya değerli addedilecek
ürünlerinin belirli standartlar üzerinde gruplandırılması malum. İşte Riggan da
tam olarak bu ikilemin içinden çıkıp kendini kanıtlamaya çalışan bir aktör-sanatçı
paradigması çiziyor. Geçmişte yaptığı bol gişeli ama eleştirmenlerce hafif
bulunan Birdman filmleri dolayısıyla, Broadway’de kendi uyarlayıp yönettiği bir
tiyatroyla kariyerini yeni baştan ve daha itibarlı bir şekilde diriltme gayreti
içinde. Tam bu noktada Inarritu hikâyesini biçimsel olarak bu iki türün arasında tutarak yarattığı ironiyle
filmi daha dikkat çekici ve orijinal hale getiriyor. Bu minvalde Nolan’ın 2009’da
Dark Knight’la yaşadığı yenilginin içine düşmekten de kurtulmuş oluyor. Ve Oscar’larını
kucaklamayı başarıyor. Akademi sezonunu hesaba katmayıp sezon başında vizyona
soktuğu süper kahraman filmiyle Nolan, her ne kadar çok iyi kotarılmış ve dört
başı mamur bir film ortaya koymuşta olsa, en iyi erkek oyuncu ve en iyi ses
miksajı gibi iki yan dal ödülüyle seneyi kapatmak zorunda kaldı. Dark Knight Yılın
belki de en iyi filmlerinden biri olmasına rağmen bir süper kahraman filmi
olması hasebiyle mi bilinmez Oscar alamama değil ama Slumdog Millionaire o
senenin en iyi filmi seçilmişken aday bile gösterilmeme talihsizliğini yaşadı
ise de; Birdman tüm bu handikaplardan sıyrılmayı bir bir başararak en iyi film
en iyi yönetmen ve en iyi senaryo dâhil olmak üzere 4 dalda Oscar’ı kucakladı.
Komedi ve dramın iç içe geçtiği
bir kara komedi tadı Birdman’in soslarından bir sos olarak hikâyeyi orijinalliğe
yaklaştıran bir değerli öğesi. Yukarıda da bir kuple bahsettiğimiz Riggan’ın hikâyesinin
en duygusal sahnelerinde bile hayatın kusursuz dramatikliğe gelmeyecek o
ikircikli yapısı filme başarılı bir şekilde taşınıyor. Bunda en büyük katkı
elbette Riggan’ın içine düşmekten kurtulamadığı o talihsiz sarsaklığı. -deniz
analı intihar hikayesi sahnesini hatırlarsınız- Özel olduğu için mi Birdman,
Birdman olduğu için mi özel ya da sadece kaçık bir eski şöhret mi hikâyenin baş
kahramanı bilinmez ama Birdman’i başarılı kılan da tüm bu hengameli ayrıntı ve
kavramlar keşmekeşini iyice toparlayarak bir kült olmasa da iyi bir film
hikayesi ortaya koyabilmesi belki.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder