..................istemiyorum ama verin varlığı olan her bir şeyi bakarsınız böylelikle bende huzur bulurum...
Kalabalık
bir bar ortamı, herkes coşmuş durumda. Sahnede ki grup gayet sıkı; pür dikkat
izleniyor. Tam o sırada seste bir sorun çıkar ve cızırdamalar duyulur. Grubun
gitaristlerinden biri ses verici aletlerin üzerinde ki düğmelerle oynar ilkin.
Alet düzelecekmiş gibi olur fakat işte yine cızırtı sesleri müziğe
karışmaktadır. Az önce ki gitarist bu sefer ses çıkaran alete sert bir şekilde
vurmaya başlar. Ses kesilmez o kesilmedikçe gitaristte alete gitarıyla vurmayı
sürdürür. O kötü cızırtılı ses en sonunda kesilmiştir. Ama gitarist durmaz
aletle işi bittikten sonra gitarı yerden yere vurmaya başlar ve paramparça
eder. Bu hal müziğin devam etmesine engel değildir. Kalabalığı ise daha çok
coşturmaktadır. Tam o sırada beklenmeyen bir şey olur ve gitarist elinde ki
parçaları kalabalığın içine fırlatır. Bu kalabalık içinde büyük bir
dalgalanmaya neden olur. Herkes bu parçalardan birine sahip olabilmek için panikle
birbirini ezecek hale gelir ki tam bu sırada kamera parçalardan birinin
atıldığı yeri gösterir. Asıl kahramanımız Thomas bu kalabalığın ortasında
gitarın atılan sapını alabilmek için kıyasıya mücadele etmektedir. Büyük uğraşlardan
sonra sapı alıp kalabalıktan sıyrılır ve kaçar. Birkaç kişi ise sapı alabilmek
için hala onu takip etmektedir fakat Thomas onları atlatana kadar durmaz.
Nihayet zorluklada olsa peşindeki adamlardan kurtulmuştur fakat tam bu anda
ilginç bir şey yapar; zorluklarla elde ettiği gitar parçasını bir kenara
fırlatır ve yoluna; filmin kilit unsurlarından biri olan kadını aramaya devam eder.
Yukarıda ki
sahne bir Michelangelo Antonioni filmi olan 1966 yapımı Blow Up’a ait. Filmin
bu sahnesini neden özellikle tasvire ihtiyaç duyduğumuz önemli bir unsur fakat
öncelikle biraz Thomas’ı irdeleyelim.
Thomas hiç
şüphesiz ki ilginç bir karakterdir. Düz sarı saçları ve soğuk mavi gözleriyle;
ilk görüşte ilgi çekmekle birlikte. Hikâye ilerledikçe gerek işiyle ve
özellikle insanlarla kurduğu ilişkiler karakterinin karanlık taraflarını yavaş
yavaş ve ince ince hissettirip açık etmektedir. Meşhur; çevresinde dört dönen
ünlü ya da olmak isteyen onca güzel kızın da kanıtladığı gibi oldukça meşhur ve
başarılı bir moda fotoğrafçısıdır. Her bir saati meşgul olan bu önemli adam
işini kapsayan tüm bu uğraşlar içinde ister işinin gerektirdiği olsun veya
olmasın her bir insan ilişkisinde alabildiğine donuk ve bencil hareket
etmektedir. Filmin en başlarında fotoğraflarını çektiği ve ünlü olduğu
hissedilen model örneğin Thomas’ı uzunca bir süre beklemiş buna rağmen bir
yakınma emaresi göstermemiş Thomas’ın tavırlarında ise bu duruma karşı
kayıtsızlık dışında bir şey hissedilmemiştir. Sonra ki çekiminde çalıştığı
mankenlere davranışı ise basbayağı itici ve sevimsizdir. Onlara bağırır ve işin
ortasında çekip gitmekte herhangi bir beis görmez.
Thomas; zeki, yetenekli ve oldukça ünlü bir moda fotoğrafçısıdır. |
Realist bir gözle bakıldığında
aslında Thomas birçok kişinin isteyeceği bir hayata sahiptir. Zekidir,
yeteneklidir, işinde oldukça iyidir ve bu ona hatırı sayılır bir ün
getirmiştir, etrafı istemediği kadar güzel kızla çevrilidir fakat Thomas o
donuk mavi gözlerini tüm bu sahip olduklarının etrafında ilgisizce gezdirip
günü kurtaracak kadarını tutkuyla istemeden yanına çağırır gözükmektedir. Bu
hakikat açlığının ya da tutunamayanların tutunamamasının verdiği bir boşluk
değildir. Kahramanımızın az önce saydığımız özelliklerinden birinin tekrar altını
çizmek gerekirse gerçekten de yeteneklidir. İstediklerini alabilecek, çekip
koparabilecek güce sahip gözükmektedir ve birçoğuna birçok kez sahip olmuş
gibidir. Bundan gelen bir öz güvenle kayıtsızca ve tereddütsüz ilerlemektedir.
İşte bahsettiğimiz boşlukta tam buradan gelmektedir. Her istediğini alabilen
-yetenek ve bundan ileri gelen özgüven-
zengini çocuğun halet-i ruhiyesidir onun ki. Hayatının ona verdiği
bıkkınlığı kendi de arkadaşına itiraf eder. (i’m fed up those bloody bitches. I
wish, i had tons of Money. Then i’d be free) arkadaşının cevabı ise hoş ve
ilginçtir. Thomas’ın filmin başında ayrıldığını gördüğümüz fabrikada, çektiği
resimlerden birinde ki bir işçinin resmini gösterir ve sorar. (free to do what?
Free like him?)
Thomas ip üstünde cambazlık yaparken |
Tüm bu özelliklerle donatılmış
kahramanımız istediklerinin anahtarı olarak saydığı bir ip yakalayıverir. Bir
cinayetin tanıklığını yapabilecek resimler… İşte kahramanımız da tam ondan
bekleneni yapar ve tüm çevikliğiyle bu ipin peşine düşer fakat olaylar öyle bir
şekilde ilerler ki ip ellerinin arasından kayıp gidiverir. Bu durum onun –ve
bizim de- kendisinden beklemeyeceği bir neticedir. İşte tam da bu netice
kahramanımızın iç çelişkilerinden beslenip daha da değerli hale gelmektedir.
Çünkü kahramanımızın hem çevresine, tüm o şaşalı gerçekliğine karşı ciddi bir
kayıtsızlık içindedir ki biz onun kayıtsızlığından sahip olduklarına değer
vermediğini de çıkarabiliriz. Hem de tüm bu –şeyler- için ciddi bir savaş
verebilecek potansiyele sahiptir. Tam burada iddiamızın anahtarı usta yönetmen
Antonioni’nin en başta tasvir ettiğimiz metaforik sahnesinde gizlidir. Thomas
hiçbir şekilde değer vermediği –savurup atmıştı malumunuz sonunda- gitar
parçası için savaşmış ve ona sahip olmayı başarabilmiş iken; -a tons of Money-
için bir yol olarak gördüğü ipini ise kaybetmiştir.
Öyle inanıyoruz ki savaştığı her şeyi dürüstçe
istediğini kabul edemeyeceğimiz bu genç adam, ipin ucunu yakalayıp neticeyi
istediği gibi sonlandırsaydı da filmin sonunda ki pantomim sanatçıları gibi boşlukta
bir topla oyalanıp durmaktan ileri gidememe hissiyle; fakat yine topla iyi atış
yapıp kazanmanın hırsıyla karışık bir benliğin laneti içinde tatminsiz bir
velet misali yeni ipler arayıp duracaktı.
Blow Up Fragmanı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder