11 Ağustos 2012 Cumartesi

Dark Shadows


Tim Burton Tim Burton Olalı Böyle Film Çekmedi...




1966-72 yılları arasında çekilmiş ve seyircileri ekrana bağlamış kült bir dizi; Dark Shadows… Beyaz perdeye uyarlanma fikri gündeme gelince “peki bu işi kim en iyi başarır?” sorusuna verilecek kâğıt üzerinde ki en olabilitesi yüksek cevaplardan biri hiç kuşkusuz ki Tim Burton olurdu ki öylede oldu. Malum olduğu üzere vampirler, cadılar ve gotik unsurlarla bezeli bir atmosfere dayalı Dark Shadows’un profili Tim Burton’un filmografisiyle referans gösterilebilinecek birçok ortak unsur barındırıyor. Hal böyle iken ortaya çıkan ve tabağa gelen hiçte malzemeyle aşçının maharetinden bekleneni vermiyor ve ne yazık ki Tim Burton çektiği filmlerin belki de en kötüsü diyebileceğimiz bir halkayı filmografisine ekliyor.
                Barnabas Colins; bölgenin en zengin ailesi Colins’lerin yakışıklı ve çapkın oğlu. Daldan dala konup umarsızca kalp kırarken oyuncaklarından biri olarak gördüğü Angelique’in kalbini kırmasının bedelini ağır ödemek zorunda kalacaktır. Gerçekten sevdiği tek kadın Josette’in ölümüyle başlayan ve kendisinin bir vampire dönüşmesiyle devam eden lanetli kaderi Angeluqie liderliğinde kasabalının onu bir lahite hapsedip diri diri gömmesiyle noktalanmış gibi görünse de asıl hikâye bundan sonra başlar. 300 yıllık uykusundan bir kazı çalışmasının vesilesiyle uyanan Barnabas ne kasabayı ne de Colinwood’u hiçte bıraktığı gibi bulamayacak; 300 yıl sonra ki akrabalarıyla olan tuhaf ve komik ilişkisi bir yana azılı düşmanı Angelique’le olan mücadelesi de bu yeniçağda devam edecektir.

300 Yıl Sonra Uyanan Barnabas, Ne Colinwood'u Ne Kasabayı eskisi gibi bulamaz


                1700’lerde başlayan hikâye 1970’lerde devam ediyorken; bu iki dönem içinde titizce üzerinde durulmuş kostüm ve sanat tasarımı filmin tek başarılı unsuru belki de. Karakterlerin ince ince üzerinde durulduğu belli olan kostüm tasarımları keşke senaryonun karakter tasarımı sürecinde de böyle güzel sonuçlar ortaya çıkarsaydı diyor insan. Ve filmin hem 700’ler hem 70’ler için ortaya konan şaşalı dönem atmosferinin verdiği tadın bir benzeri de keşke senaryonun genel dramatujik koca delikleri doldurularak soyut bir bağla izleyicileri sarıp sarmalayabilseydi… Ama olamamış işte ve ortaya “olmamış” bir film çıkmış haliyle.
1245 bölümlük bir dizinin 113 dakikaya birebir sığdırılmasını bekliyor değiliz yalnız hikâyede ki “ben yazdım oldu” saçmalıklarını da Tim Burton hatırına sineye çekmek sinema sanatına açıkça vefasızlık olur. Bir kez sahilde beraber yürüdüklerini gördüğümüz Barnabas ve Victoria karakterleri hemencecik birbirine âşık olurken; ailenin edepsiz kızı Carolyn’ın tam ihtiyaç duyulan anda bir kurt kadına dönüşmesi de hiçbir önsezi hissettirilmeden Angelique’in ağzından verilen zavallı bir açıklamayla geçiştirilebilinecek gibi değil. Bir Tim Burton sever olarak şunu itiraf edebilirim ki filmlerinin genelinde onları eşsiz ve değerli yapan ”Büyük Balık hariç” hiçbir zaman sağlam bir temele dayalı senaryo yapısı olmamıştır ve hatta senaryolarında ki ufak eksiklikler ve hatalara rağmen Burton’un filmleri sevilesidir; çünkü filmlerinde tuhaf bir adamın, samimi iç dünyasının, orijinal çağrışım ve esintileriyle ortaya kendine has birer atmosfer barındıran yapımlar çıkar ve bunlar Burton’u Burton yapar. Ama Dark Shadows, içinde ne Burton samimiyetini, ne kendine has atmosferini ve yaratıcılığını barındırmamakla birlikte, daha öncede bahsettiğimiz eksiklik ve hatalarıyla vasatın altına düşüyor. Alice In Wonderland’da da amiyane tabirle “stüdyo ısmarlaması” kokusu kendini hissettiriyordu ve Alice’de iyi bir film olmayı başaramıyordu ama Dark Shadows basbayağı kötü bir film.

Burton'un Bir Önce ki Filmi Alice In Wonderland'dı.


                Ayrıca içerik okuması olarak küçük bir anekdot: Kapitalist Barnabas’ın sırtını sıvazlayan ve köle doğan Angelique’in mücadelesini bir kötü ambalajına dahi ihtiyaç duymadan alenen yanlışlayan filmle; bir Hollywood yönetmeni olan Burton’u açık açık bunu amaçladığı söylemiyle suçlamasak bile; onun bu ikircikli ve hastalıklı düşünce yapısının, rutin fikir genetiğine oturmuş onlarcasından biri olduğunu vurgulamamıza da engel olmayacağını belirtmek isteriz.





Hiç yorum yok: